Somatik terapiler, beden ve zihin arasındaki etkileşimi inceleyen bir yaklaşımı temsil eder. Somatik kelimesi Yunanca "soma"dan gelir ve bedeni temsil eder. Bu terapiler, bireylerin bedensel deneyimlerini, duygusal refahlarını ve zihinsel sağlıklarını iyileştirmek amacıyla kullanılır. Bu yaklaşım, birçok duygusal ve psikolojik rahatsızlıkla başa çıkmak, stresi azaltmak, travma sonrası etkileri ele almak, özsaygıyı artırmak ve genel yaşam kalitesini yükseltmek için etkili bir araç olarak kabul edilir.
Somatik terapiler, bireylerin bedenin içsel dilini anlamalarına, bedensel duyumları fark etmelerine, stres ve travmanın fizyolojik etkilerini çözmelerine yardımcı olur. Bu terapiler, kişinin kendi bedeniyle daha sağlam bir bağ kurmasına olanak tanır ve bedenin kendi iyileşme kapasitesini nasıl kullanacağını anlamasına yardımcı olur.
Beden, dünyayla ilişkilendiğimiz, fark edebildiğimiz, duyumsayabildiğimiz ve onunla öğrenebildiğimiz bizi dünya gezegeninde var eden en önemli yapıdır.
Ancak yaşam yolculuğumuzda bedenimizle nasıl bir ilişki kurduğumuza dair kendimize çok önemli sorular sormamız gerekir. Örneğin;
Bedenimizle gerçek bir ilişki kurmadan, mükemmel yaratımın doğal bir yansıması olarak kendimizi ifade edebilir miyiz? Veya hızla iyileşebilir miyiz? Bedenin sunduğu potansiyeli ve yepyeni yolları fark edebilir miyiz? Beden neresidir? Yalnızca dışardan gözle görebildiğim mi bedenseldir? Sadece dışardan baktığımız bir binaya yuva diyebilir miyiz?
Bedenin sadece dışsal bir varlık olmadığını, içsel ve duygusal bir tapınak, mabed olduğunu anlamamız elzemdir. İçinde yerleştiğimiz, her köşesini bildiğimiz, zaman zaman düzenlediğimiz, temizlediğimiz, kendimize ait rahatlama köşelerimizin olduğu, yeniden şarj olduğumuz, sığınak ve güvenilir alanımızdır yuvamız.
“Bedenimiz yuvamız olmalıdır. “
Çoğumuzun aslında beden algısına tam olarak erişimi yok; bedene karşı farkındalığımız, konsatrasyonumuz, ilgimiz uykuda, çoğunlukla zihnimizde, düşüncelerimizde, planlarımızda yaşıyor, tasarlıyor ve karar veriyoruz. Bol bol düşünüyor fakat bedenimizi ve içsel duyumlarımızı ihmal ediyoruz. Propriyosepsiyon (özduyum); beynin ve bedenin farklı parçalarının birbirine ve ortama kıyasla nerede konumlandığını ve nasıl hareket ettiğini bilmesini duyumunu yavaş yavaş kurumaya bırakıyoruz. İçimizi algılamamızı sağlayan duyularımız etkisini kaybediyor. Bu da bizim bedenle var olabildiğimiz bu dünyaya karşı ait hissetmemize, kopmamıza ve en önemlisi içsel bilgelikten mahrum kalmamıza neden oluyor.
Gerçek özgürlüğün, bedenimizin içindeki içsel dünyamızı keşfettiğimizde başladığını anlamamız gerekiyor. Duyularımızı uyandırıp, içsel dünyamızı düşünerek değil deneyimleyerek derinlemesine algıladıkça, bedenimizin bize sunduğu zenginlikleri keşfetmeye başlarız. Bu keşif, kendimizi daha iyi anlamamıza, kendimize daha fazla değer vermeye ve içsel gücümüzü bulmamıza olanak tanır.
İç alanımızı, hacmimizi, genişliğimizi algıladıkça, bedenimize yerleşmeye başladıkça, içerdeki hücrelerin ilişkilenmesini, bir arada kusursuz hareketini, takım çalışmasını tanıdıkça, kendiliğinden gelen doğal sağlığı ve içsel gücü, öz sevgi ve öz şefkati deneyimleyebiliyoruz.
Düşünce kalıplarımızı dönüştürmek için çoğunlukla zihnimizi bedenimizin desteğinden mahrum bırakabiliyoruz. Aslında beden, kendimizi gerçekleştirme, kaliteli bir yaşam sürme yolunda bize güç, kabul ve güveni sağlıyor.
Bir yaşam aracı olarak taşıdığımız bedenin "gerçekten yaşadım" diyebilmesinin yolu, bedenimizi derinlemesine keşfetmek ve içsel dünyamızı tanımaktan geçiyor.
Bu, bedenin diliyle iletişim kurmayı ve onu dinlemeyi içeriyor.
Bunu yapmanın en kolay yollarından biri bedenimizi ağır, büyük sporlara veya hareketlere sokmak değil. Basitçe bedene farkındalık ve konsantrasyon getirmek.
Belki yumuşak bir müzik eşliğinde kendimize nazik ve hoş gelen bir aktivite bulup o “ana” yani o anda bunu deneyimleyen bedenine odaklanmak. Ne yapıyor? Ne oluyor?
Varoluş gibi hareket de oldukça sade. Bu aktivite, bulaşık yıkamak, temizlik yapmak, dans etmek, yürümek, yoga yapmak, pazara gitmek gibi herhangi bir şey olabilir.
Önemli olan bedenimize, dokularımıza, iç katmanlarımıza bilinçli farkındalık getirebileceğimiz bir hareket alanı açmak.
Hayatta dinlenme ve şarj araları durarak değil, bedeni ihtiyacı olan hareket molalarına çıkararak olur. 5 dakikalık bu bilinçli mola öncesi ve sonrası kendinizdeki farka hemen şahit olacaksınız.
Sonuç olarak, yaşamın her anında ve her yerinde yanımızda olan dostumuz bedenimiz. Onu daha iyi tanımak, anlamak ve keşfetmek, daha doyumlu bir yaşam sürmemizi sağlar. Bedenimizle sağlıklı bir ilişki kurmak, içsel gücümüzü keşfetmek ve gerçek özgürlüğümüzü yaşamak için adım atmak anlamına gelir. Bu adım gerçek anlamda bir adımdır. Biz hareket edip bilinçli adımlar atmaya başladığımızda, içsel dünyamızın zenginliklerini keşfetmek ve kendimize daha derinlemesine bakmak için yolumuzu buluruz.